www.66-hilmi-66.tr.gg
   
  .
  TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ'NİN FİKİR
 

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ'NİN FİKİR SİSTEMİNE GENEL BAKIŞ

 


Türk adı, hakkında çok çeşitli görüşler ileri sürülmüş, bu görüşler doğal olarak farklı açıklamaları içermiştir. Neticede Türk kelimesinin, şekil almış, gelişmiş, kuvvetli anlamına geldiği kabul edilmiştir. Bu ad, ilk defa olarak Çin'de Chou Sülalesi zamanında çıkarılan yıllıkta (557-579) yer almıştır.

Türkiye ismi ise ilk defa Bizans kaynaklarında yer almıştır. X veVI. yy,'da Orta Asya'yı adlandırmak için kullanılmıştır.

ANADOLU ise, 12. asırdan itibaren Türkiye (TÜRCİA) olarak adlandırılmaya başlanmıştır.

TÜRK SOYU

TEVRAT'ta TÜRK SOYU, Ham ve Şam'dan değil, Nuh Peygamberin oğlu Yasef’ten türemiş olarak gösterilmektedir.

Etnografik açıdan, Türk soyunun kavram olarak incelenmesi gerekirse özet larak şunlar söylenebilir. Dört beyaz ırk grubunda, Europa adı verilen gurubun Turania tipindendir. Brakisefal kafa yapısına sahip bir ırktır.

Aynı yerleşim bölgesini paylaşmış oldukları, dolikosefal kafa yapısına sahip, mongoloir grubundan olan Moğol'larla uzaktan yalandan bir alakası yoktur. Moğol ve Türk ırkı arasındaki fark ilmi olarak da ispat edildiği gibi çok büyüktür. Kültürel değerlerimiz ve anatomik yapılanmamız ayrıdır.

TÜRKLER ANDRANOVO insanı diye adlandırılan bir tipin temsilcisidirler. Andronovo insanı Rus bilginleri tarafından incelenmiştir.

Bu ırk dört bin yıl kadar önce Orta Asya'da yaşamakta idi. İşte Türkler'in menşei bu insanlardır. Yaşadıkları coğrafi bölge, bugünkü Çangarya'da yani Doğu Türkistan'ın kuzeyindedir. Çok yüksek bir kültüre sahip idiler. Madenleri kullanabilen edebiyatı, dili, medeniyeti çağının çok ötesinde bir millet. Bu proto Türk kültürüne ANAV'da, bugünkü TÜRKMENİSTAN'm başkenti AŞKABAT civarında rastlanmıştır. Kültür tabakasına en az altı bin yıllık bir tarih biçilmektedir. Bu tarihsel derinliği ile en eski insanlık kültürlerinden birini oluşturmaktadır.


MİLLİYETÇİLİĞİN KAVRAM OLARAK TANIMI :

MİLLİYETÇİLİK, esası milli ananeye, geleneğe, örfe ve adetlere uygun olmayan bütün hareketleri kurum ve kuruluşları reddederek her şeyi milli örfe uygun şekilde düzenlemeyi amaç edinmenin oluşturduğu siyasi 'ya da toplumsal düşünce sistemidir. Diğer bir deyişle, milletin maddi manevi niteliklerine yani maddi manevi değerler toplamına aykırı olan her şeyi reddetmek ve bu değerlere uygun bir şekilde toplumsal kurum ve kuruluşları nizam etmek.

Kitlelerin millet olma mücadelesinde ve milletleşme mücadelelerini tamamlamalarından sonraki evrede diğer milletlere üstünlük kurma savaşında ilke edindikleri prensipleri bayraklaştırma azmindedir.

Aşağıda açıklanacağı gibi Türkler'le doğmuş gelişmiş bir kavramdır. Ne yazık ki batılılar ve yerli iş birlikçileri tarafından Avrupa'nın bağandan çıkmış bir kavrammış gibi gösterilmektedir. Bu siyah (kara) propagandanın amacı, saptırılmış bilginin sebebi, Ülkümüzün dayanağını batı kaynaklı bu şekilde bizleri taklitçi, öz değerlerinden sapmış olarak göstermektedir.



MİLLİYETÇİLİĞİN TÜRK TARİHİNDE  DEVLETLEŞME İLE BAŞLANGICI

TÜRK TARİHİNDE, devletleşme açısından bir tarih aranıyorsa bu; M.Ö. 220'de Kun (HUN) İMPARATORU TEOMAN YABGU İLE başlayan noktadadır...

Bunun sebebi şudur; Teoman Yabgu'dan önceki döneme ait, Türk devleti ve Türk hükümdarları hakkındaki bilgilerimiz kırıntılar halindedir. Bu şu demektir; ilmi açıdan bu bilgiler yok gibidir. O sebepten bu tarih bizim için büyük önem arz eder. Bu tarih, ebedi Türk Hakanlığının, ebedi Türk devletinin başlangıcıdır. Şimdi ilk vatanımızda gerçekleşen bir olayı aktarmakla devam etmek istiyoruz.

TEOMAN YABGU, Büyük Hakan Mete'nin babasıdır. Bilindiği gibi M.S. 210'a doğru Çin şeddi tamamlanmıştır. Sebebi hikmeti şudur; Hun'lar Çin topraklarına baskıyı arttırıyorlardı. Bundan korunmak için mahalli Çin hanedanları, meskun sahaları ve askeri bölgeleri surlarla çeviriyorlardı. CHOU'lardan hükümdarlığı devralan CH'nin devleti (ŞENSİ'de)nin ünlü hükümdarı SHİHHUANGTI, kuzey taarruzlarına karşı korunabilmek için bir set oluşturmaya karar verdi. Bu insan emeğinin en büyük eserlerinden birini oluşturmak için gerekli malzemeyi önceden yapılmış iç surların yıkımı ile sağladı.

Büyük Türk Hakanı Mete PETENG KALESİNİ muasara altına aldı. Üç yüz bin küsürlük Çin ordusunu Turan taktiği ile tarumar eden Mete, bu başarısı ile Çin milletinin hafızasına unutamayacakları bir acı anı bırakıyordu. Şöyleki, Motun (Mete) dedikleri Hakan'a ve O'nun kahramanlarına sitem edercesine asırlardır türkülerinden 'PalTeng kalesindeki felakette yedi gün ekmek bulunamadı, askerler yay çekmedi" diyerek belki de kötü kaderlerine küsmektedirler.

Çin Seddi'nin Türk gücü karşısında aciz kalması bizim için şaşılacak bir olay değildi, zaten Çin'liler de 50 yıl sonra Türk'ü zoru başaran, imkansızı zorlayan bir millet olduğunu anlayacak bir şekilde de bu hezimetlerin onlar için şaşılacak bir şey olmadığını öğreneceklerdir.

Mete'nin zaferi sonucunda imza edilen antlaşma ile Türkler'e her yıl vergi vermek, kuzey eyaletlerini bırakmak şartı ile Çin İmparatoru serbest bırakıldı.



MİLLİYETÇİLİĞİN BATI KAYNAKLI OLMASININ İMKANSIZLIĞI

MİLLİYETÇİLİK Fikri'nin Batı ve Türk kaynaklı olmak üzere iki çeşidi vardır, Batı kaynaklı milliyetçilik feodalizmin yıkılmasından sonra, oluşan burjuva sınıfının varlığını devam ettirebilmek için bayraklaştırdığı, nationalizm kelimesi ile ifade edilen bir fikir akımıdır. Bu yönü ile kapitalizmin emellerine hizmet eden bir fikir sistemidir. Feodalizmin yıkılışı ile dışarıya açılan yeni kapitalist sınıf milliyetçiliğe ihtiyaç duymuştu. Bu zorunluluk "sömürünün devamının milliyet fikrine işlenmesine dayanır" gerçeğinden kaynaklanıyordu, daha sonradan malum Fransız İhtilali ile gelişip yaygınlaşmaya başlayan milliyetçilik, felsefi beslenme kaynağını Alman FUCHTHE,(Fuhte)nin ALMAN ULUSU'NA NUTUKLAR adlı eserinde bulunuyordu.

BİZİM MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞIMIZ İSE AŞAĞIDA AÇIKLANACAĞI GİBİ ÇOK FARKLI BİR DURUM ARZETMEKTEDİR. BATILI MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI İLE ne tarihsel ne de ideolojik bir bağlantısı vardır olmamasına da şaşmamak gerekir.

Batılı milliyetçilik, faşizmin de doğmasına sebep olmuştur. Faşizm bilindiği gibi İtalyan ve Alman faşizmi olmak üzere ikiye ayrılır. Faşizm aslında öğretisi olmayan bir siyasal olgudur. Belli hedeflere erişmek için teşkilatlanmak olarak tarif edilebilir. Mussolini de bu gerçeği, öğretisi olmadığı gerçeğini, "faşizmin öğretisi, eylemdir" diyerek özetlemiştir.

İTALYA'DA FAŞİZM: 1915-1919 yıllan arasında savaşa katılmak isteyen İtalyanların oluşturdukları bir grup, bir birlik var idi. Bu birliğin adı "fasci di combattimeto" idi. Mussolini de bu birliklere üye idi. Bu organizasyon savaştan sonra tekrar kurulmuş ve bu sefer siyasi bir görünüm arz etmiş; iktidara yürümek için çabalamıştı. Kuruluş amacı ise komünizmle mücadele idi. Daha sonraları , bu insanlar Ulusal Faşist Partisini kurdular. Neticede yapılan mücadele sonucunda meşhur Roma Yürüyüşü yapıldı. Gözü korkan Kral 50 bin kişi ile baş edemeyeceğini anlayarak hükümet kurma görevini Mussolini'ye verdi. Bu şekilde faşizm İtalya'da resmen yerleşmiş, resmi ideoloji olmuş oluyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar devam etti. Devleti her şeyin üstünde tutan bir ideoloji idi. "Her şey devletten gelir, devlete gider." sloganı ile özetlenebilecek bir görüştür.

ALMAN FAŞİZMİ ise, ari bir Alman ırkına iman eder. Bu İtalyan faşizmi ile bu noktada gelişir. Milleti her şeyin üstüne koyar. Diğer milletleri ise köle olarak telakki eder. Bu şekli ile ırkçılık fikrini bayraklaştırır. Nasyonel sosyalizm diye de adlandırılır. Burada, nasyonel sosyalizmin, ulusçu toplumculuk olduğunu ve MİLLİYETÇİ TOPLUMCU diye dilimize çevrilmesinin yanlışlığının belirtilmesini söylemeliyim. Bildiğiniz gibi bizi faşistlikle suçlamak için MHP davasında savcı bu cahilliği göstermiş idi.



TÜRKLER'İN YAYILMACILIĞI

TÜRKLERİN yayılmacılık özelliği, zamanla dünyayı huzur ve barışa kavuşturmayı gaye edinen bir fatih felsefesi ve her yerde adil, eşitlikçi TÜRK TÖRESİNİ yürürlüğe koymak üzere bir cihan hakimiyeti ülküsü doğurmuştur.

Türklerin birçok kavmi hakimiyet altına almaları ve çok geniş sahalara yayılmaları da eski devirlerde diğer milletin dikatini çekmiş bu diğerleri tarafından Türkler'in elinde bulunan sihirli değnekle, izah edilmiştir. Hakimiyet ruhunun kültürle doğrudan ilgisi vardır. O açıdan kültüründe bir tarifini vermek gerekir.

Türk bozkır kültürünün geliştirildiği bölge yeni Andronova kültür sahası (Altay Dağları Syan Dağları'nın güneybatı düzlükleri) rakımı 500 m ile 5000 m arasında değişen bol otlarları ile besiciliğe çok elverişli, hatta kuru ziraate imkan verecek şekilde rutubetli yayla durumundadır. Kültürün üç temel dayanağı mevcuttur. Coğrafi çevre, insan unsuru, ve cemiyet


KÜLTÜRÜN TANIMI:

(E.B. TAYLOR) BİLGİYİ, İMANI, SANATI, AHLAKI, HUKUKU, ÖRF ADETİ ve insan toplumunun bir üyesi olması dolayısıyla kazandığı diğer bütün yetenek ve alışkanlıkları içeren birleşik bir bütündür. ......

MEDENİYET ise milletler arası ortak değerler seviyesine yükselen anlayış, davranış ve yaşama araçları bütünüdür. Kültür karakter bakımından özel, medeniyet ise geneldir. Medeniyet kültürden doğar ve medeniyet kültürlerin birleşimidir. Medeniyet ayrıca da yüksek kültür olarak adlandırılır.

MEDENİYET: Birbirlerinden çok farklı bir çok kültür değerinin biraraya gelmesi (uyumlu şekilde) doğurduğu bütündür. (SCHUBARK)

Yine Türk devletine dönecek olursak, devletimizin doğuş ve kuruluş şartlan konusunda bir çok ilim adamı ve filozof başlıca şu notada birleşmektedirler. Fatihçilik (savaşçılık, mücadelecilik) kanunculuk (teşkilatçılık, hukukçuluk), kuvvet (icralcilik)'tir. Bu şartların tam şekli ile çoban savaşçı kitlelerde karşılaşıldığı ve fakat yerleşik köy kitlelerinde rastlanıldığı ilmi gerçektir. Bundan dolayı olsa gerek, Avrupalı ve ABD'li bilim adamları , çoğu batı medeniyetinin başlangıçtaki sosyal ve hukuki durumunu açıklayabilmek için, eski Greklerin Germenlerin Asurların aslında hep göçebe olduklarını ileri sürmüşlerdir. Bu tür iddiaların artık yerini Bozkır Kültürü Gerçeğine bırakmakta olduğu biliniyor.


BOZKIR CEMİYET YAPISI HAKKINDA


Oğuz: Aile, Urug, Aileler Birliği, Bod boykabile: Ok, İl: devlet, Leviratus: Türklerde Ölen Kardeşin , Karısını veya fakir üvey anneyi diğer kardeşin alması kuralıdır.

İSTİKLAL:OKSIZLIK olarak adlandırılır. Türkler'de istiklal düşüncesi duygusunun temelinde TÜRK ; KÜLTÜRÜ yatmaktadır: Bozkırın güç şartlarının sürekli mücadele gerektirmesi toprağa bağlı olanların alışık oldukları gibi esarete alışık olmamalarını sağlamıştır. Çünkü tehlikeli anlarda ve esaret durumlarında veya boyun eğmek zorunda kaldıklarında, dış baskılarda geçim vasıtası olan hayvanları sürerek hür diyarlara gidebilme gücüne ve imkanına sahiptirler. Bu yerleşik kültürlere nasip olmayan bir imkandı.

ASYA HUNLARINDA İSTİKLAL TUTKUSU şöyle ifade edilerek vurgulanır: TS'IEN HANSU (M.Ö. 50) HUN DEVLET MECLİSİNDE YANİ TOYUNDA ŞUNLARI TEKRAR EDEREK TARİHE GEÇMİŞTİR; "Cesarete karşı hayranlık duymak ve tabiiyeti yüz kızartıcı saymak bizim geleneğimizdir. Atalarımızdan toprakla birlikte devir aldığımız devletimizi, istiklalimizi feda edemeyiz; mücadele ederek savaşçılarımız varken devletimizi yani istiklalimizi korumalıyız. Yine, GÖKTÜRK devrinde fetret tarihinin ölüm olarak nitelendirilmesi TÜRK 'teki istiklal aşkının birer nişanesidir. ÜLKE eski dilde Uruş olarak adlandırılır. Yurt'un karşılığı ise Vatan'dır.

TÜRK toplumunda tabakalaşmaya rastlanamaz. Halk: kün ile adlandınlır. HERHANGİ bir toplum yüksek tabakalaşmanın sebebi şunlardır.

l. Geniş araziye sahip olmak.
2. Askerliği meslek edinmek,
3. Ruhban sınıfına sahip olmak

Bu üç şartın bozkır kültüründe gelişmiş olmadığı açıktır.

Bir taraftan TÜRKÇÜLÜK, ZİYA GÖKALP tarafından formüle edilmiş bir ideal olarak işlenirken diğer taraftan da bu işlerin organize edilmek lüzumu hissedilmiştir. 1908'de Türkiye'nin namlı Türkçülerinden Necip Asım ve Veled Çelebi ile Yusuf Akçuroğlu Türk Derneği adlı bir cemiyet kurmaya karar verdiler. Cemiyetin amacı şu idi: Türk diye anılan bütün kavimlerin geçmiş haldeki maddi manevi unsurlarını yani dil, din, kültür, edebiyat , hukuk, töre ve ırk coğrafya gibi unsurların niteliklerini ortaya çıkarmak, dilini sadeleştirip güzelleştirmek, vs. 1911 yılında, Mehmet Emin Yurdakul önderliğinde TÜRK YURDU adı altında bir cemiyet daha kurulmuştur. Amacı, Türklerin zeka ve irfanca seviyelerinin yükseltilmesi idi. Türk Yurdu ve Türk Derneğinin Kapanmasından sonra Haziran sonu 191 TÜRK OCAĞI AÇILMIŞTIR. 1913 yılında ise, Türk Derneğinin kapatılmasından sonra aynı gaye ile Türk bilgi derneği kurulmuştur. İngilizlerce İstanbul'un işgali üzerine faaliyetlerine ara veren Türk Ocağı 23 HAZİRAN 1924'te bu kez merkezi Ankara'da olmak üzere yeniden kurulmuştur. 157 yerde şube açma başarısını göstermiştir.

1929 yılında Türk talebi birliği, öğrencilerin eğitimleri dışında, milli ruh ile yetiştirilmeleri, ulusal ilişkilere büyük önem ve ilgi gösterilmesi amacıyla kurulmuştur. Daha sonra Milliyetçi şuuru yönlendirmek için 1933 yılında Temmuz ayı içerisinde BİRLİK ADLI DERGİLERİ yayın hayatına başlamıştır.

1933 yılında yapılan kongre sırasında, birliğin armasına Kurt resmi ilavesi ayrıca üniversite öğrencilerinin kullanacağı armalarda da bu işaretlerin bulunması kararlaşmıştır. 1935'ten bu zamana kadar Milliyetçilik görüşünü savunanlar arasında Türk Yurdu, Tevhidi Efkar, küçük Mecmua, Anadolu Mecmuası, Milli Mecmua, Atsız Mecmua, Azerbaycan Yurt Bilgisi Mecmuası, Birlik ve Orhun sayılabilir. Ankara Gençlik Teşkilatı ile birlikte iki ayrı kuruluş olarak 1910 yılında kurulan kitap sevenler kurumu daha bir yılını doldurmadan faaliyetlerine son vermiştir. Yukarıda sıralanan kronolojik akış içerisinde 7 Eylül 1944 tarihinde gizli cemiyet kurma suçlarından 23 kişi yakalanmış ve yakın tarihimizde IRKÇILIK TURANCILIK adı ile geçen soruşturma başlamıştır. Bu davanın önemli şahsiyetleri. Nihal Atsız Hoca, Hikmet Tanyu, Namık Kemal Orkun, Zeki Velidi Doğan , İlhan Darendelioğlu, Necdet Sancar ve Alparslan Türkeş'tir, Türk milliyetçiliği fikrini yaymak, işletmek, Türk bilincine dayanan kültür birliğini oluşturmak, Türk kültürüne hizmet, Türk töre ve geleneklerini yerleştirmek amacı ile 1946 yılında Türk Kültür Ocağı kurulmuştur. Daha sonra ise,Türk Ocağı'ndan sonra Milliyetçiler Derneği açılmış ancak bu Dernekler 1952 yılında kapatılmıştır. Bu arada 1946 yılında kurulan TÜRK Gençlik teşkilatı Türk kültür çalışmaları demeklerini de saymak mümkündür.

1950 yılına kadarki dönem içinde yayınlar; Kopuz, Gökbörü, Bozkurt, Türk Yurdu, doğu, Millet, Tanrıdağı, Türkçülük, Kürşad, Altınışık, Milli Birlik, Özleyiş, Verim, Hareket, Düven, Serdengeçti, Kızıl Elma sayılabilir.

Daha sonraları, İstanbul, İzmir, Zonguldak'ta farklı tarihlerde ve ancak isimleri aynı olan komünizme karşı cephe oluşturarak kesin sonuç alabilmek için Komünizmle mücadele dernekleri kurulmuştur. Bu dernek 27 mayıs 1960'da faaliyetine kendiliğinden son vermiştir.

Bunun dışında Türk gençlik teşkilatı, Türk Kültür Ocağı Türk kültür çalışmaları derneği, Kayseri Türk Kültür Birliği, Genç Türkler Cemiyeti ve Türk Ocağı Birleşerek Milliyetçiler Federasyonunu oluşturmuşlardır.

10 yıl süre ile faaliyet gösteren ve amaç olarak da TÜRKÇÜLER arasında yardımlaşmak, paralelindeki kuruluşlara-yardım sağlamak bunun dışında ekonomik girişimlerde bulunmak amacıyla 1950 yılında Türkçüler yardımlaşma derneği, Türk milliyetçiler demeğinin kapatılmasından sonra ise!954 yılında çalışmalarına bıraktığı yerden devam amacıyla bu kez AYDINLAR OCAĞI OLARAK adını değiştirmiştir.

Düşünce ve görüşlerini yaymak amacı ile yeniden faaliyetlerine devam etmiştir.

Harp okullarından ilişkileri kesilen öğrencilerin haklarını korumak amacıyla 1965 yılında kurulan Eski Harbiyeliler yardımlaşma derneği sonradan Turancılık ülküsünü benimseyenlerin etkili olmaları sonucu kuruluş amacı dışında Türkçülük ve Turancılık faaliyetlerine girmiştir. Vatan ve milleti yüceltmek amacı ile 30.11.1967 tarihinde merkezi Ankara'da olan Hür düşünce kulüpleri federasyonu kurulmuş bu federasyona bağlı 57 ilde şube açılmıştır.

Merkezi Adana'da bulunan genç ülkücüler teşkilatı gençliği yetiştirmek milli birliği ruhla yetiştirmek, yıkıcı ve bölücü akımlarla mücadele etmek amacıyla kurulmuştur. Kendisine bağlı 3 ilde daha şube açmıştır. Türk milliyetçiliği fikrini yerleştirmek, bu bilinci geliştirmek amacıyla İstanbul ve Ankara'daki fakülte ve yüksek okullarda kurulan Ülkü Ocakları Derneği sonraları 1969 yılında üniversite bulunan tüm illeri içine alacak şekilde genişlemiştir. Lise ve dengi okullarda Özellikle tatillerde disiplinli yaşama alışabilmek maksadı ile kamplar kurarak buralarda fikren olduğu kadar, sportif yönden de eğilim amaçlanmakta idi. 25 Turancılık faaliyetlerini yürütenlerin eşleri tarafından 1967 yılında Milliyetçi Türk kadınlar derneğinin Türk kadını üzerinde etkin olma faaliyetleri başlamıştır. Milliyetçi Ülkücü demeklerin merkeziyet prensibine bağlı olarak Milliyetçi Hareket partisine bağlanmasında Alparslan Türkeş en etkin rolü üstlenmiştir.


TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FİKİR SİSTEMİNE GENEL BAKIŞ

TMFS'nin başlangıç; şu söylemlerle olmuştur. Dünya fikir ve tarihinde milliyetçilik ilk kez Türklerle başlamıştır.

Mete'nin oğlu Loişang, "Yabancı kültüre girmek demek, onun egemenliğini kabul etmek demektir." ... Öteden beri Hunlar kuvvetliyi takdir eder sabi olmayı hakir görürler. Savaşçı süvari hayatımız sayesinde, adı yabancıları titreten bir millet olduk. Zira, bilirlerki savaşta muharilerin kaderi ölümdür .Biz ölsek de kahramanlığımızın şöhreti kalacak, çocuklarımız ve torunlarımız, diğer kavimlerin efendisi olacaklardır."

Çiçi Yabgu Doğu Asya Hun İmparatoru:
"Çinlilere tabi olmayınız. Çünkü bu, şanlı ve şerefli yaşamı olan cetlerimize karşı yapılması mümkün hiyanetlerin en büyüğüdür. Atalarımız bize en geniş ülkelerle birlikte hürriyet ve istiklal emanet ettiler. Korumakla sorumlu olduğumuz bu emanetleri, adi bir ömür uğruna feda edemeyiz. Hiç bir Türk'ün alnında, esaret damgasını taşımaya tahammül edebileceğini tahmin etmem."

ÇİÇİ YABGU Doğu Asya Hun İmparatoru (vasiyetnamesi) F. HİRT: Alman ilim adamı, "milliyetçilik fikrini devlet siyasetine esas kabul eden ilk devlet adamı ÇİÇİ' dir demiştir.

Kaşgarlı Mahmut: "Gördüm ki. Yüce Tanrı , devlet güneşini Türklerin burçlarında doğurmuş, göklerdeki burçları, onların devletleri çevresinde döndürmüş. Onlara Türk adını kendisi vermiş... Mülk ve saltanatı onlara vererek, onları asrın hükümdarı kılmış. Cihan halkının dizginlerini onların ellerine bırakmış ve onları bütün insanlardan üstün eylemiş. Doğrulukta onlara her zaman yardımcı olmuş, onlara intisap edenleri onların nimetinde bulunanları hep aziz kılmış ve bütün dileklerine erdirmiş kötülerin şerlerinden korumuş."

Hafızasında binlerce hatırasını taşıyan tarih on bin yıllık kültür , medeniyet, fikir mirasına sahip Türk milletine, layık olduğu yeri göstermiştir. Bu yer diğer milletlerin üzerinde bir yerdir. Allahü Teala aşağıda zikredeceği ayeti kerimelerde de gösterdiği gibi. milletleri yaratmış ve bunu yaparken de tıpkı insanlar gibi farklı özelliklerde yaratmıştır . İşte bu farklılığın doğal neticesi olarak eşitsizlik insanlar arasında olduğu gibi milletler arasında da vardır.

Sosyoloji ilminin ispat ettiği gibi milletlerin farklı milli karakterleri yani farklı milli kimlikleri vardır Bu kimi, farklılığı doğal olarak o milletin düşünüş yaşam ve inançları şekillendirmektedir. Türk milleti tarih denilen yanılma bakim önünde kendisini ispat ederek en ulu millet olduğunu kanıtlamıştır.

Yüce Rabbimîz bu büyük millet olma özelliğini Türk milletine nasip etmiştir. Bir insan nasıl sahip olduğu olumlu olumsuz özelliklerini inkar edemezse bir millet de aynı şekilde sahip olduğu olumlu olumsuz niteliklerini ret edemez. Bunu yapmak, aslını inkar etmek, Allah'ın iradesini beğenmemek olur. Bu hususu örneklendirecek olursak şöyle demeliyiz, alimlerin ve ilim adamlarının ibadetlerinin ve ilmi çalışmalarının diğer insanların ibadetlerinden kıymetli olduğu ve Allah katında ayrı bir yere sahip oldukları hadislerle sabittir. "Alimlerin kanı şehitlerin kanından efdaldir. Alîmin uykusu cahilin uyanıklığından İyidir" gibi hadisi serileri hatırlayacaksınız. Şimdi bir şahıs az zeki ise ilim adamı olamayacaktır; buna kapasitesi elvermez. O'nun çapını aşar. Bu şahıs ilim adamı olabilecek kapasiteye sahip biri ile aynı niteliklere sahip olamamasından dolayı alimlik yani ilim adamlığı mertebesine ulaşamayacaktır.

İlim adamının sözü edilen şahıslan yukarıda olduğunu söylersek, yalan söylemiş olmayız, mevcut gerçeği ifade etmiş oluruz. Bunun gibi Türk milleti üstündür demekle o'nu haksız yere yüceltmiş övmüş olmayız var olanı dile getirmiş oluruz. .

Yukarıda söz edilen ayeti kerimelere dönecek olursak, Kur'anı mücüzül beyan şöyle ferman etmektedir.

"Ey insanlar! Doğrusu biz sîzi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir. Her şeyden haberdardır."
Hucurat Suresi 13.Sahife517

Bu ayeti kerimede geçen AREFE TEAREFU'NUN köküdür ve bilmek tanımak, tanışmak anlamına gelir, irfan da bu kelimeden türemiştir yani medeniyet de bu kelimeden türemiştir.

Rum Suresi, 22, ayeti kerime sahife 405.
O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarımızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için alınacak dersler vardır.

Maide Suresi 48. ayeti kerime, sahife 115.
"EY ÜMMETLER HER BİRİNİZE bir şeriat ve yol verdik. Allah dileseydi sizleri tek millet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şeriatlerde) sizi denemek için böyle yaptı. Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın."

İbni Mace, Ebu Davut ve İmam Ahmet rivayet etmiştir.

Ebul Fesile, Hz. Muhammed Efendimize yaklaşarak şöyle sordu: Siz asabiyet davası güden, bizden değildir diyorsunuz. İnsanın kavmini sevmesi asabiyet midir? diye sordu. Cevaben: Hayır, hayır, hayır, asabiyet kavmine zulmü üzerinde yardım etmektir. Diye buyurmuştur. Bir kimse kavmini sevmekle kınanamaz... İbni Mace, Ebu Davut ! ... Kişi kavmini sever. ' .... Vatan sevgisi imandandır... Hadisi Şerif...

" Sizin en hayırlınız, kavmini müdafaa edendir, ancak bu yüzden günaha düşmedikçe. "
Hadisi Şerif, Ebu Davut.

Kur'anı Kerim'in ışığı altında şunu kesinlikle söyleyebiliriz ayrı milletler vardır, bu Allah'ın dilemesi ile olmuştur, ayrı milletler ayrı karaktere sahiptir. Bu farklılığını sebebi iyi işlerde yarışmaktır. Biraz önce dediğimiz gibi bu yarışta bayrağı en önde götüren her zaman Türkler olmuştur ve Türkler olacaktır. Bu tarihsel, sosyolojik bir gerçektir. Oğuz Kağan'ın dediği gibi.

"Gök kubbeyi çadır, güneşi tuğ yapmak" yüksek ideali yani mefkuresi ile özetlenebilecek Milliyetçilik fikrini koruyup geliştirdiğimiz takdirde yine Türkler milletler arasında layık olduğu yeri yanı en büyük millet makamını diğer milletlere gösterecektir. Atatürk'ün dediği gibi, "Yüksel Türk, senin için yükselmenin sının yoktur" sözüyle ifade edilen bir ilerlemecilik anlayışı bizde hakimdir. Bizler de atalarımız gibi zoru başaran imkansızı zorlayan biri olmalıyız.

İnsanlığı insanca yaşabileceği bir düzene kavuşturmanın yolunun imanlı Türkün hakimiyetinde olduğunun anlatılması gerekir. Bu gerçeği vurgularcasına Yavuz Sultan Süleyman Han, Pîri Reis'in haritasına bakarak" dünya ne kadar küçük, bir hükümdara bile yetmez. " demiştir.

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FİKİR SİSTEMİNİ kavramsal olarak açıklamak ve ilmi analize tabi tutmak lüzumu vardır.

TMFS bir ideolojidir. İdeoloji kavram olarak; bir grup ya da kümeye has birbiriyle sıkıca ilişkili inançlardan, düşüncelerden, tutumlardan oluşan, Düşünce demetidir. Ve bir dünya görüşüdür. Dünya görüşü felsefi görüşten ayrı bir kavramdır. Çünkü dünya görüşünde yüksek amaç için kullanılacak eylem vardır. Bu bağlamda, total dünya görüşü olarak adlandırdığımız ideoloji dünyayı oluşturan nesneleri, kişileri, olayları, eylemleri, toplumu ve bunlar arasındaki ilişkileri oldukça sistematik bir bütünlük içinde açıklayan ve bütün bunlarla yeni bir dünya düzeninin adını koyan görüştür. Bu aşamada ideolojinin bir düşünce, inanç demeti, sistemi olmakla birlikte tüm düşünce ve inançların niçin ideolojik olmadığını açıklamak gerekir. Neden akideler, düşünce akımları, siyasal toplumsal programların ideolojiden ayrı kavramlar olduğunu EDWARD SHİLLS şöyle açıklamıştır;

1. Formülleştirmelerinde açıklık seçiklik özelliği

2.Belirli ahlaksal ve bilişsel inançlar çevresinde sistemli bir bütünleşmeyi amaç edinmiş olup olmaması.

3. Geçmiş ve çağdaş, düşünsel ahlaksal ya da ideolojik modellere yakınlık derecesi.

4. Davranışın sergilenmesinde emredicilik ya da kesinlik derecesi. ...

5. Duygusal yoğunluk ve etkinliğin derecesi

6. Amacı belirtmenin (ifadenin) otoriterlik düzeyi

7. Önerilen inanç sisteminin ve ona uygun toplum modelini gerçekleştirmeyi amaçlayan teşkilatsal birim ve ilişki düzeyidir.

Sosyolojik, psikolojik bir olgu olan ideolojinin doğuşunu hazırlayan sebeplere de değinmek gerekir.

Bunlar; Toplumsal, ekonomik doyumsuzluk,toplumsal tabakalaşmadan kaynaklanan sınırlı ve yanlı görüş ve değerlendirmeler, yerleşik beklentiler, süre gelen toplumsal geleneklerdir.

Türkler ise kısaca: Tutucu ideolojileri, var olan düzeni savunurlar.Düzeltimci ideolojiler, yeni koşullar karşısında var olan değer sisteminde ve onun meşrulaştırdığı kurumsal yapıda yeni koşullara uygun değişiklikler yapılmasını savunan İhtilalci ideolojiler var olan değer sisteminin kökten değiştirilmesini amaçlar. Karşıt ideolojiler ise, yerleşik düzende var olan değerlerle, uygulamalar arasındaki çelişkileri vurgulayarak yerleşik değer sistemine aykırı tutum ve davranışları haklı göstermeye çalışır. Bu bilimsel açıklamaların ışığı altında TMFS'nin düzeltimci bir ideoloji olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

 








































 
 
  Webmasterim.Com  
 
www.66-hilmi-66.tr.gg ein Bild ein Bild Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol